24 Ekim 2013 Perşembe

POMEGRANATE'S STORY; HOW CREATED? / NAR NASIL YARATILMIŞ?

#pomegranate #story #mythology #ferhadandsirin #symbolic #heart #red #jewelry #granat #sterlingsilver #ceramic
1. Pomegranate Earrings by serpil guneysu
2. Pomegranate photography by alifethroughtelens
3. Granat Ring by serpilguneysu
4. Red Ceramic Pomegranate by henriettestudio

POMEGRANATE'S STORY FERHAD AND SİRİN


According to the legend Ferhat was a famous craftsman who lived during the Persian time in Amasya. One day he was called to a small palace built for Sirin, Queen Mehmene Banu’s sister, to show his art on its doors and walls.
But something unpredictable happened when Ferhat and Sirin saw each other. They fell in love. Ferhat went to Queen Mehmene Banu and told her that he wanted so marry Sirin. The Queen didn’t want this marriage and told Ferhat,
"If you want to marry my sister Sirin, you must dig a huge channel right in the middle of the Elma (Apple) mountains of the city. Then, you must make the water come through this channel to the city. If you succeed, you may marry my sister. If you fail, forget her."
It was a 'mission impossible'. With the power of love, Ferhat started to dig the mountain. But when he was just about to finish the channel, he received a message from Mehmene Banu: Sirin is dead. With great anger Ferhat threw his hammer in the air but the hammer fell on his head and he died on the mountain he was digging and where his hammer's helve felt down, a tree was grown. That was a pomegranate tree, whoever cuts a pomegranate it bleeds like Ferhad's heart. So another name of pomegranate is " Ferhad's Apple ".

NAR'IN HİKAYESİ, FERHAD İLE ŞİRİN


... Şirin o kadar güzeldi ki, bahçelerde ve çayırlarda dolaşmaya çıktığı zaman, çiçekler utançlarından ve kıskançlıklarından başlarını öne eğiyorlardı. Bir süre sonra eski İran’ın en kudretli hükümdarı olan Şah Hüsrev Perviz ile evlenip onun karısı olduğu zaman, bir kâfir kızının kraliçe olmasını hazmedemeyen halk, ona karşı ayaklandı. Fakat şah onu o kadar çok seviyordu ki en amansız rakiplerini bile, Şirin’in çok iyi bir kraliçe olacağı konusunda ikna etmeyi başardı. Çünkü Hüsrev Perviz sadece çok iyi bir şah olmakla kalmayıp, aynı zamanda çok bilge bir hükümdardı. Kendisi dünyadaki güzelliklerin gelip geçiciliklerinin gayet iyi farkındaydı. Karısının büyüleyici çehresini ve ışık saçan vücudunu ebediyen muhafaza etmek istediği için, zamanın en büyük heykeltıraşı olan Ferhad’ı çağırtarak, ona karısının olağanüstü güzelliğini mermere nakşetme görevini verdi. Günler boyunca kraliçenin ilahi güzelliği ile baş başa kalan genç heykeltıraş, sonunda ona aşık oldu. Fakat bu aşkın sonunun mutlu olmayacağı, daha en başından belli olmuştu. Nerede bulunursa bulunsun, ne yaparsa yapsın, ister uykuda ister uyanık her yerde ve her zaman, kraliçenin ilahi güzelliğini karşısında görüyordu. Duygularını gizlemek istediyse de, buna uzun süre muvaffak olamadı. Yarattığı heykel, modeline giderek daha çok benzedikçe, her şey onun aşkını açığa vuruyordu. Çalışma aşkı, bakışları, sesi, göğsünde kopan fırtınanın uğultusu… Şah bile günün birinde bunun farkına vardı. Kıskançlıktan çıldırmış bir şekilde kılıcını çekerek Ferhad’ın üzerine atladı, ama şirin o anda ikisinin arasına girerek, vücudunu genç heykeltıraşa siper etti. Yarattığı eserin mükemmelliğinden çok etkilenen Hüsrev heykeltıraşın canını bağışladı fakat onu ebediyen ıssız Bisütün dağlarında sürgün olarak yaşamaya mahkûm etti. Ferhad umutsuz aşkının verdiği ıstırap neticesinde meczup oldu. Acıdan çıldırmış bir halde çekiç ve keskisine saldırarak, dağlardan birine Şirin’in dev bir heykelini işlemeye başladı.
Bu dev heykelin haberini alan şah, Bisütün dağlarına bir haberci yollayarak Şirin’in öldüğü yalan haberini Ferhad’a ulaştırdı. Artık Ferhad için yaşamanın bir anlamı kalmamıştı. Dayanılmaz bir acı içinde kendisini baltasının üzerine attı. Balta göğsünü boydan boya ikiye yararak yere düştü. Ferhad’ın kanıyla sırılsıklam olan baltanın sapı bir süre sonra filizlenerek yeşil yapraklar ve çiçekler açmaya başladı. Bu ağacın meyvesi nardan başkası değildir. Nar da ikiye yarıldığında Ferhad’ın kalbi gibi kanamaktadır. Bu nedenle narın bir adı da “Ferhad’ın elması”dır.
(Wladimir Bartol’un “Fedailerin Kalesi: Alamut” adlı eserinden alıntıdır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder